EDİRNE
Edirne.. Durup dururken
gitmeyi hiç düşünmediğim, ama gittiğim için pek memnun olduğum bir şehir.
Osmanlı’nın başkenti olmuş bir şehir.. Selimiye Cami var en azından diye
düşünerek gittiğim Edirne’den yeterince gezemediğimi düşünerek geri geldim.
İnsanın içini aydınlatan bir şehir, bazı bölgelerine gittiğinizde sanki Avrupa’da
olduğunuzu düşünüyorsunuz. Sakinliği, huzuru ve yeşil doğası ile hissettiriyor
size bunu Edirne. En sevdiğim özelliklerinden biri ise çılgınca bir insan kalabalığının
olmaması. Özellikle Meriç nehri civarı ve Karaağaç bölgesi son derece sakindi
gittiğim dönemde. Yaz tatili olmasının da etkisi vardır mutlaka, ancak bazı
şehirler yazın bile hınca hınç insan dolu.
Biz Edirne’ye İzmir’den
gittik. İzmir’den Çanakkale’ye gidip feribotla Kilitbahir’e geçtik.
Kilitbahir’den sonra Çanakkale Zaferi’nin elde edildiği bölgeleri de ziyaret
ederek Edirne’ye ilerledik. İzmir’den gidecekseniz bu yolu şiddetle tavsiye
ederim. Dönerken bu yolu kullanmadık, Gelibolu’dan Lapseki’ye geçtik.
Kilitbahir yolunu manzara açısından daha güzel buldum. Yeşil ve mavinin
birleştiği, aynı zamanda topraktaki şehitlerimiz nedeniyle üzerinden geçtiğiniz
her karışı insanı yüreğinden etkileyen bir alan. Huzur veriyor ama bir yandan
da yüreğinizi buran bir tarafı var.
Edirne’de kaldığımız otel
merkeze çok yakındı. Şehir zaten aşırı büyük değil, rahatlıkla gezilebiliyor.
Bazı yerler için araç gerekiyor, ama sadece şehir içinde gezecekseniz tabanvay
ile her yere gidebilirsiniz.
Selimiye Cami ile
başlayalım. Mimar Sinan’ın ustalık eserim diyerek yaptığı eser. Şehrin hemen
her yerinden görülebiliyor. Özellikle akşam karanlığında çok etkileyici. Mimari
özelliklerini sayabilmeyi isterdim ama o kadar mimarlık bilmiyorum. 1500’lü
yıllarda yapılıyor, içinde şu anda müze olarak kullanılan bir de medrese var. Selimiye
Cami’nin en bilinen özelliklerinden biri ters lalesi. Konu ile ilgili değişik
hikayeler var. Bir rivayete göre Selimiye Cami’nin yapılacağı yerde eskiden
yerleşim varmış. Caminin yapılacağı yerdeki evin sahibesi evini vermemek için
inat etmiş. En sonunda evi vermeye ikna olmuş ama tek şartla: Camide kendisini
hatırlatan bir işaret olsun. Bunun üzerine bir tane lale caminin ortasındaki
direk üzerine ters olarak işlenmiş, ters işleme fikri de kadının ters biri
olmasından kaynaklanıyormuş. Konu ile ilgili bir diğer rivayete göre ise
camideki çinilerde Allah’ın 99 ismini belirtmek üzere laleler işlenmiş. Ancak laleler
98’de kalmış, bir tanesi unutulmuş. Bunun üzerine Mimar Sinan’a gidip sormuşlar
ne yapalım diye. Mimar Sinan bu işe pek sevinmiş, demiş ki “nerede bir
noksanlığımız çıkacak diye bekliyordum. Bir tane laleyi ters bir şekilde direklerden
birine işlet ki Allah’ın karşısındaki eksikliğimiz ortaya çıksın”.
Selimiye Cami
Selimiye Cami'nin bahçesi
Arkeoloji ve etnoğrafya müzesi, oldukça iyi bir biçimde tasarlanmış. İçinde çok güzel eserler de var. Küçük bir müze dolayısıyla ziyaret etmesi çok uzun sürmüyor. Ama gitmişken gidip görmenizi tavsiye ederim. İsa’nın son akşam yemeğini gösteren çok hoş bir eser var.
Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi
Son Akşam Yemeği
Eski Cami 15. yüzyılda
yapılmış Edirne’deki en eski yapılardan biri. Selimiye Cami’nin hemen
karşısında.
Eski Cami
Üç şerefeli cami ilk
gördüğümde bana Gaudi’yi hatırlatan değişik bir cami. Mimari açıdan belki de
hiç benzemiyor olabilirler ama bana hatırlattı işte. Gaudi’nin eserlerinde
biraz masalsılık hissederim ben. Zamanın ötesinde yapılmışlar gibi gelir bana,
hani kapıdan bir doğaüstü güzellik çıkacakmış gibi. Üç şerefli cami de bana
aynı duyguları uyandırdı. Sanki masal kitaplarında anlatılan içinde mutlu
insanların yaşadığı küçük sevimli bir yer. Dış
görüntüsü çok güzel. O yüzden gidildiğinde mutlaka görülmeli. Caminin
karşısında Sokollu Hamamı’nı görebilirsiniz.
Üç Şerefeli Cami
Sokollu Hamamı
Edirne’nin sokakları da
çok güzel. Eski evler, kimi restore edilmiş kimisi edilmeyi bekliyor. Kapalı çarşılar
var, Bedesten, Alipaşa Çarşısı gibi.
II. Bayezid Külliyesi’ne
gitmek için bir araca ihtiyacınız var. Aslında yürünmeyecek kadar uzak değil
ama yürümeyi gerçekten seviyor olmalısınız. Külliye’nin restorasyonu oldukça
başarılı. Özellikle girdiğinizde sağdaki odada sağlık ile ilgili eski bilgiler
çok güzel düzenlenmiş. Bu odadan çıktıktan sonra ana bina olarak
isimlendirebileceğim yapıya giriliyor. Burada da küçük küçük odalar var. Bu
odalarda o dönemde belli hastalıklar için olan tedavilerin uygulamaları
canlandırılmış. Burayı gezmeyi bitirdiğinizde bahçeden yandaki camiyi ziyaret
edebiliyorsunuz.
II. Bayezid Külliyesi
II. Bayezid Külliyesi
Bir de saray içi denilen
bölge var. Doğruyu söylemek gerekirse ben pek bir şey göremedim. Bir iki
kalıntı var, bir de güzel bir çay bahçesi. Çay bahçesi av köşkünün bulunduğu
yerde. Av köşkü güzel ama çok küçük. Ama gitmişken burası da görülebilir.
Buradan çıkışta Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alanı da görebilirsiniz.
Açıkçası bu bölge bana Edirne’nin en zayıf bölgesi gibi geldi.
Av Köşkü
Çay Bahçesi
Kırkpınar
Pehlivanlar
Merkezden başladım yürümeye.
Dedim şu Meriç nehri’ni bir göreyim. Ara sokaklardan geze geze yola koyuldum.
Yolda bugünlerde otel olarak kullanılan kervansarayı geçtim. Eski binaların
bazıları restore edilmiş. Hepsi restore edilse burasının tadına doyum olmaz.
Sonra yavaş yavaş insan sayısının iyice azaldığı bir bölgeye geliyorum, solda
bir benzinlik, onu geçince önümde güzelce bir nehir uzanıyor. Meriç sanıyorum
ama Meriç bu kadar küçük olmaz diye düşünüp yola devam ediyorum. Buraları artık
başka bir dünya. Sanki Türkiye’de değilsiniz de Avrupa’ya gelmişsiniz. Bunu
hissetmemin en büyük nedeni insan sayısındaki azlık. Bulunduğumuz yerler o
kadar kalabalık ki, bu az insan yoğunluğu bana çok iyi geliyor. Etraf yemyeşil,
bir de üzerine Avrupa’da hemen her ülkede bulunan, şehrin içinden geçen nehri
gördüğünüzde gerçekten kendinizi farklı bir yerde hissediyorsunuz. Az önce
üzerinden geçtiğim nehir Tunca nehriymiş. Onu geçip yürümeye devam ettiğimde
Meriç çıkıyor karşıma. Meriç çok daha geniş ve kenarında birkaç çay bahçesi
var. Çay bahçesine girmeden hemen sağda güzel bir çeşme var, Hacı Adil Bey
Çeşmesi. Yaklaşık bir-bir buçuk saatlik yürüyüşten sonra burada bir sade Türk
kahvesini kesin olarak hakettiğimi düşünüyorum. Meriç köprüsünü izleyerek
yudumlanan Türk kahvesinin tadı tüm yorgunluğumu alıyor. Oradan kalkıp yürümeye
devam ediyorum ve karşımda kent ormanlarını buluyorum. Devasa bir orman değil
elbette ama gerçekten içinde dolaşmaya değer. Gitmişten mutlaka ziyaret
edilmesi gerekir.
Tunca Nehri
Meriç Nehri ve Köprüsü
Hacı Adil Bey Çeşmesi
Kent Ormanı
En son olarak mutlaka gidilmesi gereken yer Karaağaç bölgesi. Burası da dinginlik isteyenler için
ideal bir bölge. Tabi ben yaz döneminde gittim. Dolayısıyla etraftaki insan
yoğunluğunun azlığı bundan kaynaklanmış da olabilir. Burada kampüs denilen bir
kompleks var, kompleksin içinde üniversite, Lozan anıtı, tren garı, Lozan
Müzesi ve 2 sergi binası bulunuyor. Öğretim üyelerinin ofisleri insanı
kıskandıracak cinsten. Milli Mücadele ve Lozan Müzesi var ve Edirne’deki hemen
tüm müzeler gibi bu da oldukça iyi düzenlenmiş. Standartları yüksek. Kompleksten
çıkıp biraz dinlenmek istediğinizde hemen karşıda kafeler var. Oturup güzel bir
manzara eşliğinde kahvenizi içebilirsiniz.
Karaağaç Bölgesi
Bir dost
Lozan Anıtı
Milli Mücadele Müzesi
Öğretim Üyelerinin ofisleri
Edirne'de ne yapılır?
Selimiye Cami
Üç Şerefeli Cami
Eski Cami
II. Bayezid Külliyesi
Karaağaç
Meriç Nehri
Kent Ormanı